makale etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
makale etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Ağustos 2016 Cuma

Sanal Gerçeklik ( VR) tecrübesine hazır mıyız?

Hepimiz o meşhur hikayeleri biliriz. Google garajda kuruldu, okulda arkadaşları ile haberleşmek için mark facebook'u kurdu, şuanda kullanmakta olduğum blogger'ın kurucuları kazandıkları para ile twitter'ı kurdu (ironik bir şekilde daha kısa mesaj yazılması için), arkadaşları arasında video paylaşmakta sorun yaşayan iki kafadarın kurduğu video paylaşım sitesi (evet isim bile vermiyorum) ve benzeri diğer olaylar, olaylar;

Bu hikayelerin ortak noktası, iyi bir fikirin güzel bir ürüne tam olarak dönüşmeden önce bile (yukarıda bahsettiğim firmaların ilk hallerini kafanızda canlandırın) büyük kitlelerce tutulması, popüler hale gelmesi sonucunda piyasayı domine etmeleridir. Bilişim sektörü zaten özü itibariyle bu tarz iyi fikirleri birbirlerinden ben senden daha iyi yaparım mottosu ile araklamaları üzerine kurulu birazda ( instagram'ın vine'den, facebook'un periscope'dan arak işleri gibi), ki bu iyi bir şey, çünkü kullanım alışkanlıklarımıza uygun şekilde sektör büyüyor.

İşte şimdi çok eskiden beri örnekleri mevcut olsa bile bir sanal gerçeklik çılgınlığı yaşanıyor. Olaya uzaktan bakarsak aslında öyle çılgın bir gelişmiş, son kullanıcıya dönük (dokunmatik telefonunuzun şuanki durumunu düşünün, ilk hallerine göre neler yapabildiğini) hayatına etki edecek ürünler az ama tüm firmalar farklı farklı şekillerde işte yazının başında bahsettiğim o başarı hikayelerinden birini yakalamaya çalışıyorlar.

Bu sebeple herkes kör bir şekilde kendi fikirini atıyor. Şuanda yaşanan asıl rekabet sanal gerçekliğe hangi yolla gireceğimiz, donanım olarak neyi tercih edeceğiniz yönünde.

Örnek vermek gerekirse facebook'un oyuncağı oculus rift oturduğunuz yerden uslu uslu sanal gerçekliğe girmenizi istiyor.

Sony playstation vr'da benzer bir ekol ile oturduğunuz yerden sağa sola bakarak oyun oynamanızı istiyor.

Htc Valve oturmaya mı geldik, odayı boşaltın, içinde gezeceğiz diyor. Ama kablolar filan derken onunda kısıtlamaları mevcut.

Space Walker ve Virtuix Omni gibi ürünler ise koşmanızı istiyor, sizin nefesinizi kesecem diyor. Fikir bence çok heyecanlı ama kim 2, 4 saatlik Battlefield, Counter Strike maratonuna dayanabilir belli değil. Sonu bir hevesle alınan koşu bandı gibi olabilir. Htc Vive bu yönüyle daha sakin bir versiyonu diyebiliriz.

Şuana kadar saydıklarıma sahip olmak için (donanım olarak) kesenin ağzını açmanız gerekiyor. Bu yüzden alternatif  ve mobil kullanılması amacıyla google cardboard, samsung vr, lg 360 vr tarzı telefonunuzla sanal gerçeklik dünyasına girmeniz isteniyor.

Sanal gerçeklik eğitim (similasyon), sağlık, ürün geliştirme konularında uzun süredir kullanılıyordu ancak şimdi işin eğlence, gezi, gözlem kısmına geldik ve kullanıcı tercihleri sektörün geleceğini belirleyecek. Şahsi kanaatim önümüzdeki 5 yıl içerisinde sanal gerçeklik ile ilişkimiz televizyon ile internet kullanım alışkanlıklarımızı değiştirecek. Özellikle yalnız yaşayan insanlar, sanal gerçekliği çok daha aktif bir şekilde kullanacağı kesin, ancak evli insanların evde kafada bir gözlük ile bireysel takılmaları sosyolojik açıdan zor. Bu konuda da muhtemelen alternatifler (Htc vive mesala gözlüğe taktığı bir kamera ile çevrenizi de görmenize izin veriyor, ama sanal gerçeklik tecrübesini baltalıyor) ortaya çıkacaktır.

Şuanda bir kapı aralanıyor, ve günümüz gençlerin tabiri ile bir hype mevcut ama paniğe gerek yok. Şimdilik kaçırılan çok bir şey yok. Ancak teknoloji ucuzlayıp, üretim maliyetleri düştüğünde ve belli standartlar oluştuktan sonra çok eğlenceli zamanlar bizi bekliyor. Evinizde oturduğunuz yerden venedikte kanalda gezmek (o meşhur koku olmadan), uçurumdan aşağı paraşütle atlamak, 360 derece film izleme düşüncesi bile heyecanlandırıyor ki bunları şimdi bile yapabiliyoruz ama benim beklentim bunu yaparken etkileşimde de bulunabilmek ama bunun için biraz daha beklemek gerekiyor.

Son olarak Youtube 360 Vr kanalına bir göz atmak isteyebilirsiniz. Telefonuzda cardboard vb ürünler ile birlikte yada ekranı mouse/parmak ile kaydırarak 360 derece videoları izleyebilirsiniz. 
Share:

16 Ekim 2009 Cuma

Scribd Online kitap - makale arşivi

Bu site genel olarak youtube'un yazılısı diyebiliriz sanırsam. Streaming database , yani aklınıza gelebilecek her tür dökümanın ve formatın ( pdf, world, txt vs ) özgürce paylaşılabildiği süper mekan diyeyim, siz anlayın. Hala ne işime yarayacak diyenlere ise örnek olarak Türkiye'den bir çok hoca'nın ders notlarını, sınav sorularını vs burada paylaştığını, ingilizce ve başka bir çok dilde e-kitapların olduğunu ve yine bir konuda delice bir araştırma yaparken, epey faydalı bilgilere ulaşabildiğiniz bir mekan desem, ne dersiniz ?

Ben şahsen süper dedim.

Bayinizden ısrarla isteyiniz http://www.scribd.com/...



Share:

13 Mayıs 2009 Çarşamba

TTnet seni Allah bildiği gibi yapsın! He mi?

http://kafa.bobiler.org/upload/photographs/148620496t.jpgBu gün TTnet'in basın toplantısı vardı. Genel bekleyiş yıllardır davaları kaybedip duran TTnet'in artık internetle birlikte Sabit Telefon Hattı şartını kaldıracağını açıklanmasıydı ama Sahipleri yabancı bile olsa Şark kurnazlığında bizden geri kalmayan TTnet, bizi şaşırtmayı yine başardı.

Bu gündür internet ortamında tartışmalara yol açan TTnet'in basın toplantısında en çok tartışılan konu Chip'in kendi sitesinden duyurduğu şu haberle ilgili. Kısaca habere göre TTnet isteyen kullanıcıların mevcut tarifelerinde kalması, isteyenlerin ise yeni esnek paketlere geçme şansı vereceği. Bu esnek paketler bulunduğunuz yerin santralinin kapastesine göre 8 mbit'e kadar ( yani kesintisiz 8 Mbit veremeyebiliriz diyor ) ister kotalı ( 4 gb 29 tl ) , isteyenlerin sınırsız pakete ( ayda 49 tl ) ye geçebilecekleri yönünde.

Herşey ne kadar güzel di mi? İşte kazın ayağı öyle değil ama. Sınırsız tarifede adil kullanım adı altında bir kota var. Yani sınırsız dediğimiz şey 15 gb'a kadar. Bunu aştığınız zaman sizi yıllar öncesinin tarifesi olan 512 Kbit ( Şu anki bağlantımızın yarısı ) hıza geçirecek. Şimdi daha önce burada verdiğim resimde görülebileceği üzere hiç internete girmediğim bir zamanda bile 22 Gb download yapan benim gibi insanlar zaten ikinci günde kotayı dolduruyor. 8 Mbit bağlantıda 4 Gb'lık kota zaten şaka gibi. Hiç ara vermeden tam kapastede indirme yaparsanız 4 Gb'lık kotayı 88 dakikada doldurabiliyorsunuz.
 
Peki bu adil kullanım dediğimiz şeyin dünyada örnekleri yok mu ? Aslına bakarsanız var ama orada mevcut kota 100 Gb ile sınırlı ve sizi anında hızınızı kesmekle tehdit etmiyor. İki üç ay süreyle aşmanız durumunda önce bir uyarı mesajıyla, hala inat ediyorsanız hızınızı mevcut hızın yarısına çekmekle tehdit ediyorlar. Bit tabi yinede bizden daha ucuza bağlandıklarını söylemeye gerek yok.

Peki TTnet durup dururken neden böyle bir şey yapma ihtiyacı hisseti? İşin espirisi tam bu noktada. Temmuz ayında Telefon operatörleri 3G teknolojisine geçiyor. Buda fiyatları henüz kesin olmamakla birlikte , bir aparat sayesinde sadece evde değil, Türkiye'nin her yerinde sabit bir fiyata , şu anki hızımızdan daha hızlı bir internete girme olanağı sunacak. Evde sabit hat'a ödediğimiz parada göz önüne alınırsa bir çok sınırsız internet kullanıcısının bu 3G teknolojisine geçeceği aşikar. Bunun yanında Tellcom gibi firmalar özellikle büyükşehirlerde yaptığı kendi alt yapı çalışmalarıyla 1024 sınırsız fiyatına 5024 Mbit internet hizmeti sunmaya başladı. Kısaca TTnet'in suyu ısınıyor. Bunun farkında olan TTnet bu yeni kampanya ile hem biz kullanıcıları 24 ay kitlemeyi ( kaçırmamayı ), hem de kota sınırı koyarak hazır olmayan alt yapıyı zorlamamayı planlıyor.
 

Zaten şimdi bu kampanya ile abonelerini kitledikten sonra, daha ucuz bir fiyata gene 24 ay abonelik tahahütü ile Vdsl 2 ( 10 mbit, 20 Mbit ) satışlarına başlayacak. Her zamanki gibi abone olmuşlar bir bardak soğuk su içecek. Bu yüzden bu kampanya başladığında, özellikle TTnet klasiği olan üst tarifeye geçtikten sonra alt tarifeye geçiş imkanı yoktur! maddesini de göz önüne alarak, En azından Temmuz ayına kadar beklemenizi ve 3G denilen hizmetin fiyatlarının belli olmasını beklemenizi tavsiye ediyorum. Özellikle 2010 yılında rekabetten dolayı çok büyük fiyat kırımları olması bekleniyor. TTnet'ten kurtulmamıza sanırım az kaldı. Bazen sebat etmek gerek di mi? 

Son olarak Youtube'un yasaklanmasının birinci yılı , hepimize kutlu olsun. Artık internetimiz ,yasaklar sayesinde daha temiz, daha güzel, daha iyi.
Share:

14 Şubat 2009 Cumartesi

Pc vs Konsol ( veya konsollar )

 Madem bu gece kopyala yapıştırdan gidiyoruz, blog'un formatına uygun bir makaleyi daha ekleyelim; ( Bu kısma yazma sebebim, Ekşi Sözlük formatıyla yazılmış bu yazıyı garipsememenizdir. Kriz yazılarımı da mı vurdu nedir? yeni bir şeyler arayıp, yazmaya fena halde üşeniyorum sanırsam. Kusurama bakma okuyucu. Her zaman ki tarzımda bir yazı olmadı )

Tarihin tozlu sayfalarına bakarsak bu sidik yarışının commodore 64 amiga ve atari zamanına kadar gittiği görülür. o zamanlar pc'ler potansiyeli yeni yeni keşfedilen ürünlerken, diğer tarafta baba gibi demo scene durumu vardı. o yüzden şimdiki gibi bir ben bilgisayarda sadece oyun oynamıyorum, başka şeyler de yapıyorum sözünün arkasına sığınamıyorduk. zamanla bu atışma, daha doğrusu hangisi daha iyi tartışması küllenmeye başladı, zira günümüzde hala nispeten geçerliliğini koruyan kendine has türler ortaya çıktı. bir fps, strateji bilgisayarda verdiği zevk konsolda vermezken, bir dövüş oyununun verdiği zevki bilgisayar hiç bir zaman veremedi. hala arcade denince akla ilk gelen şey konsoldur.

lakin playstation 2 den sonra bu tartışma bambaşka bir yöne kaydı. iş artık verilen paraya yani bir başka deyişle fiyat/performans olayına kaydı. özellikle son zamanlarda sözlük dahil çeşitli mecralarda sıkça karşınıza çıkan şey o kadar parayı bilgisayara bayılmak yerine, konsol almanın daha karlı olduğu yönünde olan tartışmalar alır başını gider. fanatik bilgisayar kullanıcıları olaya konsol'ların bir yerden sonra ( daha doğrusu ilk çıktıkları zaman bilgisayardan iyi ) bilgisayarların yanına bile yaklaşamadığı yönünde iken, konsol kullanıcıları ise oyunu çalıştıramama gibi bir derdin olmadığı, çökmenin yaşanmadığı , üstüne iyi grafiklerle oyun oynadıklarını savunurlar. sıkı bir konsol fanatiği genel olarak sıkı bir mac kullanıcısıdır. kullanıcısı değilse bile pc'ye karşı yaklaşımı pc vs mac konusunda yazılanlarla hemen hemen aynıdır. mac yazan yerlere konsol ismi yazarsanız eleştirilen ve savunulan şeylerin aynı olduğu gözlemlenir.

halbukisi konsol oyuncularının kabul etmek istemedikleri nokta ise pc fanatiği bir insanın çökme, donanım tanımama vb sorunlara rağmen bilgisayardan aşırı derecede zevk aldığıdır. bilgisayar onun için sadece oyun oynadığı ve internete girdiği bir araç değildir. onun hobisidir. tüm parçalarını tek tek kendisi seçmiştir, kasanın içini açıp uğraşmaktan zevk alır. genel olarak bakıldığı zaman hiç bir zaman bir pc ps3 veya xbox 'dan daha ucuza mal edilemez. bu gerçektir. ama aynı zamanda ps3 de hiç bir zaman modifiye edilemez. bu da bir gerçektir. konsol oyuncusu kendisi için çizilen donanımsal sınırları aşamaz. en fazla yapabileceği hard disk'in boyutunu büyütebilmektir. oyun oynamak haricinde multimedia olarak kullanılabildiğini, hatta yellow dog ile işletim sistemi bile kurulabildiğini savunanlara ise sadece gülüp geçmek gerekir zira asla yine bir pc'den alınan performansı yakalayamaz ( o hayvani işlemcilerine rağmen ). şahsım adına ps3 potansiyeli harcanan gereksiz bir konsoldur. istenilse commodore 64 gibi bir hale gelebilecekken, konsol'un özellikleri keşfedilmesin, kırılmasın, uf olmasın diye bizzat üreticiler tarafından tam bir kapalı kutu haline getirilmekte. pc ise tamamen sizin bilginiz orantısında ucu açık bir sistemdir. bunun böyle olacağı 1998 yılında bile navi ile öngörülebilmiştir. ( http://us.imdb.com/title/tt0500092/ * ).

konuyu tekrar oyunlar üzerine döndürmek gerekirse konsollar fps adına çıkardıkları en büyük şahaser ( bunda ciddiyim ) killzone 2 olabilmiştir. hadi yanına bir de gears of war koyalım. buna karşılık pc ise kült bir çok fps ile hala bir numaradır. konsol da hakimiyet adına nişan alma sistemi törpülenirken , pc de fps de en önemli şey hakimiyet ( sensivibility ) olmaya devam etmekte. bunun faydasını mirror s edge görmüş olduk. burada önemli bir şey ortaya çıkıyor aslında. her ne kadar konsol ile bilgisayarlar sürekli olarak karşılaştırılsa da aslında birbirlerinden beslenen ve yeni şeylerin ortaya çıkmasını sağlayan bir bağımlılık vardır. biri yokken, diğerinin yaratıcılığını zorlayacak pek bir etken kalmamakta. bu yüzdendir ki başta dememiz gereken şeyi sonda diyelim. ikisini karşılaştırmak abesle iştigaldir, saçmadır. bu yazının bu kadar saçma olma sebebide sanırsam budur. yine de içimden geldi yazmak istedim .

kişinin kendisine sorması gereken şey, sanılanın aksine ben sadece oyun mu oynamak istiyorumdan ziyade, ben nasıl bir oyun oynamak istiyorumdur. tatminkar görsellikte, fazla efektif oyunlar ise pc, oynabilirkten ziyade, konusu ve atmosferi alsın beni götürsün ise konsol tercih edilmesi gerekmetedir. yine bilgsayara karşı hiç bir tutkusu yoksa kişinin, hurda bir bilgisayarda kurulu bir linux sistemle güncel işlerini hallederken, konsolda oyun oynaması makbüldür. yinede ben şahsen yıllar yılı kılavye'ye alışmış bir insan olarak gamepad denilen şeye hiç ısınamamış biri olarak bana eziyetten başka bir şey değilken, gamepad 'e alışmış bir insan için sanırsam aynı şey kılavye için geçerli.
Share:

yedi tepeye yedi tünel projesi

Ne zamandır bir şeyler yazamıyordum, Kadir Topbaş'ın İstanbul'a 78 km uzunluğunda tünel yapacağım demesi üzerine Ek$i'de karaladığım bir kaç şeyi burada da paylaşıyım istedim.

metrobüs denilen olguya hiç bir zaman sıcak bakmamış beni bile, bu noktadan sonra lan vazgeçtim, her yere metrobüs yapalım dedirtmiş proje. bir mimar olan kadir topbaş'ın seçim gazıyla söylediğine inanmak istiyorum, yok eğer ciddiyse durum vahimdir. hem şehri mahvedecek, hem de sanıldığı kadar kolay olmayacak bir projedir. bir haritacı gözüyle öncelikle tünel inşaatı, benzer hiç bir inşaat türüne benzemediğini belirtmek isterim. hız açısından tünele iki uçtan giren ekip, teorik olarak ortada buluşur. yani bir yandan allah ne verdiyse girip, öteki uçtan çıkmak yoktur. bu demek oluyor ki işinde uzman , elit iki ekip gerekmetedir her tünel için. ayrıca fransa'yı ingiltere'ye bağlayan tünelde kullanıldığı gibi bir lazer sistemi kullanılamayacağı için ( çok para hacı ) , klasik takeometrik yöntemler kullanılması gerekmekte ki, burada da işinde uzman, elit bir harita ekibi demek oluyor. bol bol dengeleme hesabı, ve bu hesapları arazide tatbik edebilecek bir personel demektir. bu hassas dengeleme hesapları için üniversitelerden yardım alınabilir ( * ) ama üniversitede mevcut hocaların çoğunun x firmasına danışmanlık yaptığını hesaba katarsak, bununla gönüllü olarak uğraşmak istemeyeceklerini rahatlıkla kestirebiliriz.

tünel inşaatı anlaşılabileceği üzere oldukça deneyimli firmalar isteyen bir iş, ve bu işi yapan yerli/yabancı firmalar sürekli olarak bir tünel inşaatı projeleri olmadığı için ucuza çalışmamakta. bu yetmiyormuş gibi tüneller 17 metre veya 9 metre çapında inşaa etmekle de iş bitmiyor. toplamda 78 km'lik tüneller eğer ki 4 km 'den daha uzun tüneller şeklinde olacak ise, ayrıca bu tünellerin ortasına / yanına yaklaşık olarak 5 ila 8 metre genişliğinde acil müdahale olarak adlandırabileceğimiz tüneller de yapılması gerekiyor. tünel içerisinde oluşabilecek bir kaza, yangın vs durumunda müdahele ve tahliye için bu tüneller kullanılıyor. havalandırma tünellerine girmiyorum bile.

bununla da kalmayıp , istanbul'un inşaat sektöründe çalışanların çok iyi bildiği diğer bir sorun olan harfiyat sorunu var. istanbul'da kazdığınız toprağı dökecek alan sorunu mevcuttur. genel olarak harfiyat için ayrılmış alanlara kamyon başına 250 tl para ödenmektedir ki bu büyüklükte ki bir çalışmayla haliç'in bir kısmını doldurabilecek kadar toprak çıkacaktır kanımca. bu harfiyat yerlerinin istanbul'un ücra köşelerinde olduğu da dikkate alınırsa, sürekli trafikte akan , yüklü harfiyat tırlarıyla karşılaşmaya başlayacağız. işin maliyet yönüde cabası. tüm bunlar kazasız belasız bir şekilde atlatılsa bile , elimizde istanbul'un en büyük prestij projelerinden biri ve aynı zamanda hiç bir işe yaramayan bir proje ortaya çıkacak. çünkü tünellerin söylenen zamanda bitmesi türkiye'de bulunan mevcut filo ile imkansızdır. sürekli artan araç yoğunlu zaten tüneller bittiği zaman, bunun etkisi hissedilmeyecek kadar çoğalmış ve mevcut sıkıntıyı geçici olarak karşılayan bir projeler silsilesi ortaya çıkacak. son olaraktan eğer ki benim bilmediğim ebatlarda tbm ( tunel boring machine http://www.nae.edu/...3d/$file/tbm%20m30%20madrid.jpg ) mevcutsa zaten önce hakkatten metro ağını bitirsinler. yazık bu aletlerede.

uç olmayan yurttan bir örnek: son dakika golü olaraktan bir yılda biteceği idda edilen bir tünel projesinden bahsetmek istiyorum. göcek-dalaman arasındaki göcek rampaları mevkiinde yapılması kararlaştırılan tünel, 830 metresi tüp, 130 metresi de aç-kapa bölümü olmak üzere, toplam 960 metre uzunluğunda olacak. yap işlet devret modeli ile tüneli2 yılda 10 milyon dolara (yaklaşık 15 trilyon lira) tamamlanacak.
http://www.yapi.com.tr/...erler/haber_detay_8014.html

uç bir örnek ile entarimi sonlandırayım. manş tüneli toplamda 142 km'dir ve 38 km'si su altında inşaa edilmiştir. dünyada ki en büyük tünel projelerinden biridir ve 14 000 işci ve mühendis sınırsız finansal desteğe rağmen ( 12 milyar dolar ) yedi yılda tamamlayabilmiştir. buradan dünyanın en yüzeysel insan yaklaşımıyla 80 km yi ortalama 3.5 yılda yapılacağı ortaya çıkar. muhteşem türk'ün gücünü de katarsak 3 yıl olur ama 14 000 adamı belediye istihdam edebilir mi? orasını bilemiyecem.
( not: iş bu örnek , uç bir örnek olup sadece 14 000 kişi ile bile ne kadar zaman alabileceğini gösterme amacı taşımaktadır. denizin altından gitmek sonuçta güven, özveri ve tecrübe isteyen bir iştir ve daha uzun süreceği aşikardır ama kullanılan donanım ile bizdeki donanım karşılaştırıldığında mantıken süre olarak dengelenmesi gerekmektedir ).
Share:

18 Ağustos 2008 Pazartesi

Oyun ve Şiddet

http://utterinsanity.files.wordpress.com/2008/04/manhunt2-clowns.jpg

Severek takip etmeme rağmen geçenlerde Sdn oyunlar ölüm saçıyor, çocuklar piskopat oluyor tadında bir haber yapınca bu konuda bir şeyler yazmak icap etti. Özünde bu konuda en bomba haberi Aktüel Dergisi'nin kaleme aldığı Ölüm oyunu tarikatı haberidir. 10 milyon kişi sanal oyun bağımlısı ve biri çok yakınınızda olabilir ( inceden tırs, beni al, beni al ) .

Peki özünde bu kadar yaygara ne için koparılıyor. Konuyla alakalı olarak yapılmış 2 ciddi araştırma mevcut. Bu araştırmalar özellikle şiddet içerikli oyunları, şiddete meyilli olan kişilerin oynadığı yönünde ki bu gayet mantıklıdır. Zaten kişi şiddete meyilli ise bu oyunu oynasa da oynamasa da haberlere çıkacak bir olayın başkahramanı olabilir ama işte şiddete meyilli demek yerine Gta 4 oynadı sonra Polislere saldırdı şeklinde haber yapmak daha cezbedici medya için.

Konuyla ilgili ikinci araştırma ise biraz daha ilginç. Bu araştırma oyun oynayan ve oynamayan kişilerin beyinlerinin çalışması ( salgıladıkları hormon, vs ) ile ilgili. Şiddet içerikli oyun oynayan kişilerin oynamayan kişilere göre normal hayatta ki şiddet görüntülerine ( savaş, kavga, ölü hayvan vs ) daha kayıtsız kaldıkları gözlemlenmiş ve bütün fırtına da buradan kopuyor zira bilim adamları sinemada ve televizyonda şiddet izleyen kişilerde de bu durum mevcut olduğunu ama oyunlarda kontrol'ün bizde olduğu için birine istemdışı maruz kalırken birinde isteğimizle maruz kaldığımız ( yani sonuçlarını kabullenerek hareket ettiğimiz ) için daha tehlikeli olduğuna kanaat getiriyorlar.

Olayların çıkış noktası burası, gelelim ne olacak bizim bu oyunları oynayan çocuklarımız geyiğine. Öncelikle gayri bilimsel bir yaklaşımla ben 1996 yılından beri bir fiil oyun oynayan biri olarak bir şey olmuyor demek istiyorum. Bu tespit yeterlidir diyenler bundan sonrasını okumasada olur ( gülücük ) .

İşin özünde ilk korku filmlerinde ( bakınız : sapık serisi ) duş perdesinin arkasında bir bıçak ve su akarından giden kırmızı kan milleti hoplatırken, günümüzde bu sahneden bir çocuk bile korkmaz ( bakınız: kanıksama ). Aynı şey oyunlar içinde geçerli, giderek artan görsel grafikler ve şiddet oranı arz / talep doğrultusunda artmaya devam edecek. İstersek çıkan bütün oyunları yasaklayalım bu böyle olacak. Bu yüzden iş yüksek miktarda ebeynlere ( ve abi, ablaya ) düşmektedir. Bunun için gerekiyorsa oyun dergilerini takip etmek, hangi oyunun hangi yaş grubuna hitap ettiğini bilmek, çocuk oynarken yanında ona eşlik etmek gerekmekte. Bunu yapan aile'nin çocuğu bu tür bir kanıksama durumundan uzak kalır. Bu konuda hiç uğraşmak istemeyenler Nintendo gibi direk aile'lere yönelik oyun yapan konsollarada yönelebilirler. Bunun haricinde çocuğu adventure ( macera oyunu ) diye tabir edilen oyunlara da kanalize edebilirler ama bunu yaparlarsa çocuklarıyla birlikte oynamalılar zira bu oyunlar araştırma ( gerektiğinde google ) ve tıklama üzerine ilerlerler. Çocuk bir oyun oynarken başarı elde etmek ister ve bunu başaramadığı zaman daha fazla sinirli bir tip olacak.

başka bir konuda Fps ( first person shooter ) demek şiddet oyunu demek değildir. Bunu idrak ediniz. Call of duty 4 veya Doom oyunu 14 yaşında bir çocuğa göre değiildir ama Call of duty 2 veya Conter strike denilen oyunlar 14 yaşında bir çocuğun piskopat olmadan oynayabileceği oyunlardandır zira bu oyundaki şiddet değil, takım oyunu ve efeklerde kafa kol kopmaca şeklinde değil basit ölüm efekleridir ( adam yere yatar, 1 dk sonra tekrar kalkar ). Bu konuda hiç bir fikriniz yoksa çevrenizde bu oyunu oynayan kişilerden yardım alabilirsiniz. Oyun oynayan kişi paylaşımcıdır ( gülücük ).



Şiddete Meyyalim Vallahi dertten ( kaynak )




Share:

17 Ağustos 2008 Pazar

Pardus 2008 'e bir ön bakış


Bu ay bütün dergiler bir şekilde Pardus 08 Cd'si verdi. Ben elimizde arşivlik olsun diye Byte dergisinin verdiğini aldım ama iso dosyası çıktı, kendilerine attığım mail'e cevap vermemelerinden pek de umurlarında olmadığını düşünmeye başladım. Bu yüzden bu ay kendisine Pardus 08 cd'si almayı düşünenler PcNet'e bakabilirler. Benim dizüstüne sorunsuz olarak yüklendi ( Hp Compaq V6000 ). elimden geldiğince bu güne kadar size Pardus haberlerinden bilgi vermeye çalıştım. Şimdi uzun süredir beklediğimiz yeni Pardus'ta neler var ona bakalım. Öncelikle sürüm notlarına buradan ulaşabilirsiniz.




Yukarıdaki resimde görebileceğiniz üzere Pardus 08 yükleme konusunda en kolay Linux sürümlerinden biri olmuştur sözünü rahatlıkla diyebiliriz. Bir çok yeni kullanıcının kabus'u olan Disk bölümlendirme işlemi Pardus'ta artık sadece istediğin disk bölümüne tıkla ve çubuğu kaydır'dan ibaret hale gelmiş. Sadece fare ve ileri tuşu yardımıyla kurulumu tamamlayabiliyorsunuz. Pardus'un resimli olarak adım adım nasıl kurulduğunu görmek için buradan devam ediniz.



Yukarıda gördüğünüz ekran görüntüsü kurulumdan hemen sonra geliyor. Bu Pardus ekibinin söz verdiği ve bu sürüme yetiştirdikleri içerik kopyalama aracı. Bu program sayesinde kurulum biter bitmez sık kullanılanlar, msn bilgileriniz ( kullanıcı adı - şifre ), Windows'ta kullandığınız masaüstü resmini ve istediğiniz dosyaları ( belgerim, Mp3 vs gibi ) direk olarak Pardus altına alınmasını sağlıyor. Eğer klasörler büyükse hazırlık evresi biraz uzun sürebiliyor ama ben kullanışlı buldum.

Bundan sonra yapmanız gereken zaten ilk iş olarak Pisi üzerinden Nvidia veya Ati ekran kartı sürücülerini kurmak ve Ekran yapılandırma aracı ( bkz: Tasma ) sayesinde 800*600 ekran çözünürlüğünden kurtulmak. Evet hala default olarak 800*600 geliyor ne yazık ki. Ama bunun için pek Linux camiasını eleştirecek değilim. Bir windows kurduğumuzda anakart'a kadar sürücü yüklerken sadece bir adet ekran kartı güncellemesi çok değil.

Bu konu haricinde benim dikkatimi çeken diğer bir yenilik ise Pardus ( Windows'taki Başlat ) menüsünde bulunan entegre ( dahili ) Arama butonu oldukça etkili ve hızlı arama yapabiliyor olması. Ayrıca internette ara diyerek Google sonuçlarına da ulaşabilmesi güzel bir ayrıntı.

Bunun haricinde Pardus hala Windows dosyalarına sorunsuz bir şekilde ulaşabiliyor, hatta diğer sürümlere göre daha pratik hale bile gelmiş diyebilirim. Şuan için benim bu konuda yaşadığım yegane sıkıntı Windows diskimde bulunan Mp3'leri Pardus'a atmadan dinleyememek oldu ama sanırsam bu bir güncelleme ile çözülecektir. Bunun haricinde diğer linux dağıtımlarından farklı olarak Pardus hala Codec paketleri ve Mp3 paketleriyle birlikte geliyor.

İlerki zamanlarda Kişiselleştirme ve benzeri konularda yine yazıcam ama şimdilik bu kadar. Son olarak faydalı bir kaç link vermekte fayda gördüm.


Bu son resimde Pardus kurulduktan 10 dakika sonraki halinden bir ekran görüntüsü ( Gülücük )

( Resimleri büyütmek için üzerlerine tıklayınız )
Share:

1 Ağustos 2008 Cuma

Silemeyen Vista


Bizede laptop ile birlikte bir vista yamadılar, hani dedik bunun lisansının parasını da benden dizüstü bilgisayar ile birlikte madem aldınız, hadi bir deneyelim, kullanalım. Ama gel gör ki vista acaip yaman çıktı. Vista'yı ben sınırlı programcının geliştirdiği bir linux sürümüne benzetmeye başladım. Kimi linux sürümleri vardır, benim hazırladığım paketleri kullanacan, başka paket ( program ) kullanmayı denersen vay senin haline, sürüm sürüm süründürürüm der. Vista'da bu konuda aynı. Benim onayladığım haricinde bir program kullanmaya çalışırsan vay haline. Envai çeşit hata veririm diyor. Pardon hata'da vermiyor sadece bekletiyor, anlamsız gariplikler yapıyor.

Konu fazla budaklanmadan öncelikle iki konuya değinmek istiyorum. İlk'i dünyada vista'dan ben dahil hoşlanmayan büyük bir kesim var. Bunun bir önyargı olduğunu iddaa eden microsoft firması, hiç vista kullanmamış kişiler üzerinde bir deney yapmış. Bir site açan microsoft vista'dan sonraki sürümlerinde bulunanacak özellikleri sunmuş ve beğenip beğenmediklerini sormuş bu deneklere. Millet bayılmış ve microsoft "Ahaaa işte bak, bunlar hep vista'da var. Hep önyargı bunlar" diye yumurtlamış ama gel gör ki, bunlar var demekle birlikte uygulamada bu özellikler birer birer sıçıyor. Kelimenin tam anlamıyla.

Şimdi gelelim konu başlığımıza ve değinmek istediğim ikinci asıl konuya. Bilgisayarınızda bir dosyayı Shift + delete kombinasyonu ile silmezseniz, aslında Hdd'den ( harddisk) silmez. Sadece 1 olan veriyi 0 yaparak siz fiziksel disk'in bu bölümüne yeni bir veri ekleyene kadar görmemenizi sağlar. Bu işlem ne kadar zor olabilir? Bunu sormak isterim.

Vista'da bu çok zordur. Eğer 1200 dosya ve boyutları 2 kb ile 2 mb gibi dosyalardan oluşuyorsa yukardaki gibi bir pencereyi abartmadan söylüyorum 25 dakika izleyebiliyorsunuz. En sonunda senin ben yapacağın işi diyip iptal ediyorsunuz. Böyle saçmalık olmaz olsun. Kımıl kımıl efekler filan burada tüm espirisini kaybediyor. Zaten vista'da bir şey kopyalamak veya silmek istediğiniz de Vista bilinmez bir sebepten dolayı gaza gelip " du bunu bi hesapliyim " diyor. İşin ironik tarafı bunu hesapliyim diye harcadığı zamanda Xp veya bir linux sürümünde çoktan kopyalamış veya silmiş oluyorsunuz. Sizde vistada sinir olduğunuzla kalıyorsunuz.

Dün bilgisayarı bir temizliyim dedim ve Web arşivimi silmek istedim. ( iconlar, temalar, css styler vs ) yapmaz olaydım. Bir hesaplayayım dedi işin içinden çıkamadı. Dedim bu böyle olmayacak, iş yerinde kullandığımız Wind Commender programı ile silmeye çalıştım 600 mb bi dünya küçük dosyadan oluşan arşivi 2.5 saatte temizleyebildi. Nedir bu çilem derken ilginç bir şey keşfettim. Vista bunları çöp kutusuna yollayacam, hesaplayacam derken sapıtıyor. Bu yüzden size tavsiyem şudur.

İlk olarak çöp kutusuna sağ tıklayıp özellikler diyin. Daha sonra çöp kutusu'nun boyutunu 1000 Mb olarak küçültün ( yeter de artar ). Daha sonra bir şeyi silerken ( özellikle çok dosya veya büyük boyutta bir dosya ) hepsini seçin ve Shift+Delete kombinasyonu ile silin ki vista bir Xp veya linux sürümü gibi zınk diye silebilsin. Saçma ama etkili. İşte vista denilen sistemin özü budur.
Share:

13 Mayıs 2008 Salı

pardus 2008 ( 08 ) neler getiriyor? ( yenilikler )

Daha önceleride Pardus 2008 ne zaman gelecek demiştik, şimdilik görünen alpha 1 aşamasında olduğu yani kısaca bundan sonra beta sürümü çıkacak ki demek ki yazı bulacak Pardus'la buluşmamız. Ama bu demek değil ki geliştirme ekibi boş duruyor. Şimdilik görünen son yenilikler aşağıda;

Pardus’08 Yenilikleri

2.6.25 çekirdek ve çok daha fazla donanım desteği
GCC 4.3.3, Python 2,5, Java 6 gibi önemli altyapı yenilikleri
Çoklu masaüstü, ağ ayarları, depo ekleme gibi sihirbazları ile yeni Kaptan
Kurulum sonrasında Kaptan’ın özellikle dizüstü bilgisayarlardaki dahili web kameranızı tanıyıp, avatar olarak kullanabileceğiniz bir fotoğrafınızı çekmesi
Çok daha hızlı bir Pisi ve depo güncellemeleri
Paketleri güncellerken hız limiti koyabilme
Göç Aracı ile Windows alanındaki ayar, belge ve adres defterlerinin Pardus’a aktarımı
Mozilla Firefox 3.0
Yeni DBus ile uzaktan yönetimde etkinlik.
Yeni ConsoleKit ile ağınızdaki bir bilgisayardaki kullanıcı haklarını (mesela 1.000 km ötede, memlekette kardeşinizin başına oturduğu bilgisayarı) değiştirebileceksiniz.
Sistemde yapılan değişiklikleri atomik olarak geri alabilme. (xp'deki sistem geri yükleme gibi anladığım kadarıyla)
Sisteminizdeki paketlerin o anki durumunun snapshot’unu alabilme ve kaydetme.
XDelta desteği: Tüm paketi değil, o paketin sadece değişen kısmını güncelleme.
Nvidia kartlar için özel yapılandırma ayarları
ATI kartlarda büyük sürprizler ( sürücü mü geliyor lan yoksa? )
Yeni CUPS sürücüsü ve çok daha fazla yazıcının tanıtılabilecek olması
Yazıcı tanıtma sihirbazı
Composite desteğinin açık olarak gelmesi. Compiz’e benzer bazı efektlere artık kurulumla sahip olacaksınız. (böyle yanarlı dönerli bir masaüstü demek compiz'e yabancı olanlar için)

Ve hepsinden önemlisi yepyeni bir YALI… Disk bölümlendirme işlemlerinin son derece kolaylaşması.
Share:

26 Nisan 2008 Cumartesi

İhbar ( sansür ) hattına sizide bekleriz

Devletimiz artık Tam bir e-devlet olmuştur, hayırlı uğurlu olsun. İş bataklıktaki sinekleri tek tek yakalamak olunca devletimiz her gördüğümüz sineği ihbar edelim diye bir sitede açmış. Kefil yok, peşinat yok, hemen ihbarweb sitesine tıklıyoruz, şukella bir konu seçip sanüre bir tıkla bizde katkıda bulunuyoruz.



Favori resmim de bu oldu.
Ne kadar sanatsal ve yaratıcı.





Bu güne kadar ne kadar çok site kapattık. Sadece bu yıl 250 site kapatılmış. Youtube sitesini sıkıldıkça kapatıyoruz, hem de siteden kaldıralabilecek bir link için. Pire için yorgan yakarken, dünya'ya rezil olurken yetkililerimizin hiç umrunda değil galiba. İşin komik yanı insanlar proxy üzerinden ya da Dns üzerinden gene bağlanıyor. Yurt dışından giren kişiler de bağlanabiliyor. Yani kafamızı kuma gömmekten başka yaptığımız bir şey yok.

Çocuk pornosu kötü bir şey ama bunu engellemekle soruna çözüm bulmuyoruz. Basit bir düşünce egzersizi yapalım. www.cocukporn.com diye bir site bulduk diyelim ve bunu ihbar ettik. Azimli devletimiz bu sineği hemen öldürdü. Ama bataklık orada. Site sahibi sitesinin Türkiye üzerinden yasaklandığını fark edince yapacağı tek şey bir 10$ daha verip www.cocukporno.com diye bir site ismi daha alıp bu siteyi www.cocukporn.com üzerine yönlendirmek yada aynı içeriği www.cocukporno.com üzerinden yayınlamaya devam etmek. Bunu bir mail ile kullanıcılarına bildirerek müşteri memnuniyeti sağlamak. Acımasız ama bu benim aklıma geldiyse, bundan para kazanan kişilerin aklına daha beteri ile geliyordur. Bataklığı kurutmaya yönelik hareket etmenin vakti gelmiştir. Ülkemiz de ne kadar pedofili olduğu konusunda bile bir fikrimiz yok zira biz de öyle şey olmaz di mi?

Diğer bir sıkıntı ise site kapatmanın çok kolay hale gelmesi. Yani gecenin kör bir vaktinde girin bir siteye üye olun. Sonra kıytırık bir hakaret mesajı yazıp bunu ihbar hattına yollayın. Tık işte sitemiz kapandı. Bu kadar basit olmamalı, şaka gibi. Youtube, ek$i Sözlük gibi mekanlarda bir girdinin ortadan kaldırılmasını sağlamak zor değildir. Bunun için bütün siteye yasak getirmek mantıklı bir açıklaması yok. Ayrıca YouTube gibi bir sitede her video'nun kendine ait linki var. Madem yasaklayacaksın, neden sadece o link'i yasaklamıyorsun? Sahi Atatürk hakkındaki video'lar yüzünden kapattığımız youtube'da o video'yu koyan çocuk ne oldu? Asacak, kesecektik? ne oldu?

Hiç bir şey!..

Bu da bizim acizliğimizdir diye bir not düşmek isterim. O kadar çok saçma uygulama var ki, hangisini örnek vereceğimi şaşırdım. Geçenlerde Mahsun Kırmızıgül çektiği filmi korsan yayınlıyor diye İmdb sitesini kapattırdı. Allah'tan ismini yanlış yazdıkları için onun yerine hiç bir şeyden haberi olmayan imbd diye bir site kapatıldı ( ki bu da ne rezilliktir ). Söz konusu korsan film indirilmesini sağlayan sayfaya buradan ulaşabilirsiniz. Bu sayfadan film indirmeyi başaran ilk kişiye ben, bizzat kendim, 500 ytl ve orjinal film dvdsini hediye edeceğim, bu da böyle biline.

Gerçi bunun böyle saçma sapan olacağı belliydi. İnternetteki sansürü düzenleyen yasa hazırlanırken baştan her şeyin ucu açık olduğu için yukardaki gibi komik ( saçma ) şeylerin olacağı söylenmişti. Peki nasıl oldu da bu yasa çıktı. Çünkü Akp herkese bir sus payı ve herkesin ağzına bir parmak bal çalmayı bildi. Geçenlerde ek$i sözlüğün logosuna siyah bir bant koymasıyla yeniden meşhur olan bir kampanya var. Adı Sansürat, sloganı da internete sansür değil, sürat gerek. Sitesine girerek güzel şeylerden bahsettiğini görebilirsiniz. Peki niye bu kadar ses getirmedi bu kampanya? sebebi için buraya tıklayarak görebilirsiniz.

Bir ihbar sitesi için yazmaya başlayarak nerelere geldik. İşin özünde bu konudan anlayan herkes üç aşağı beş yukarı benimle aynı fikirlerde ama Başbakanımızın söylediği gibi ayakların başı yönettiğinde durum böyle oluyor demek ki.
Share: